Her ne kadar vitray, resim sanatının göze görünmeyen diğer çeşitleri gibi son yüz yılın içinde yeniden keşfedildiyse de hayranları veya hayran olmayanları için aynı zamanda esrarlı bir ortam teşkil eder. 12. ve 13. Yüzyıllardaki renkli camlarla işlenmiş pencerelerin hangisi sanat hangisi hakiki el işidir? Bunların renklerden ibaret bir plan olarak çözülmesi güçtür. Bir vitrayı seyredenin şunları bilmesi gerekir; camın kendisinde, yüzeyinde ve arkasında etken olan etki eden nedir? Renkli cam aslında iki demensiyonlu (boyutlu) bir sanat formu olsa da bir tablo ötesinde sanattır. Yalnız yüzeyine baktığımızı zannetsek bile zayıf veya kuvvetli derecede içine nüfuz ederek seyrederiz. Yalnız içine nüfuz eden ışığı değil aynı zamanda ışığı modüle eden elemanları da görürüz.
Ekseriya renkli camdan yapılmış bir pencerenin (vitrayın etkisi) camın üzerinden geçip giden görüş sahamızın içinde duran bir prodüktür. Eğer durumumuzu şu veya bu yönden bir adım değiştirecek olursak pencerenin etkisi çok daha başka olur. Alfred Lammer ve John Baker “English Stained Glass” isimli kitapları için pencerelerin fotoğraflarını çektirdiklerinde karşıdan görülmeyen özellikleri ortaya çıkarabilmeleri için net ve karşıdan fotoğraf çekmenin yanlış olduğunu anladılar.
Eski pencereler için tipik olan şey yalnız kurşun tutucularla ve fevkalade resmedilmiş kısımlarla belirli kesintilere uğramaları değil, çok defa büyük yüzeyinin çizikler ve doğal aşınmalar gösteren ince bir tabaka ile yüzyılların tozuyla kaplı olmasıdır. Renkli camın alınan fotoğrafları üzerinde çok az görünür. Böyle bir pencere saydamlığından ne derece kaybettiyse o derece saygı, telkin eden ve ağır görünüşlü bir değer kazanır. Bu onu teşhire uygun kılan şanslı bir rastlantıdır.
Vitray pencerelerin arkasında çatı görüntüleri, ağaçlar gölgeli ve güneşli duvarlar veya bütün varyasyonlarıyla gökyüzü ve her ne olursa olsun hepsinin pencereye etki eden tek bir eleman halinde birleşmesi bu konuya eğilen kişilerin tanıdığı ve bildiği özelliklerdendir. Cam ne kadar saydam olursa arkasındaki elemanlar o derece çok anlam taşır. Ve pencere zeminine ne kadar yakınsa bu elemanlar o derece çeşitlilik gösterir. Fakat katedrallerdeki en yüksek pencerelerde her ne kadar zamanın etkisi altında kirlenmiş olsalar bile güneşin ve bulutların hareketleriyle değişime uğrarlar.
Bu nedenle önce bizim parıldayan ve görüntü veren deyimleri arasındaki farkı belirtmemiz ve bunu göz önünde tutmamız gerekli.
Görüntü veren demek, kelimenin tam anlamıyla arkada bulunan elemanların cam yüzeyinde görüntü vermesidir.
Parıldayan deyimi de ışığın nüfuz edip geçmesinden ve yalnız ışığın yüzeyden çıkmasından yani yansımasından başka bir şey değildir. Vitraycılığın ana kurallarından söz edecek olursak, bu iki özellik arasındaki farkların ne kadar önemli olduğunu göreceğiz.
Bir renkli camın (vitrayın) arkasında ne olursa olsun cam ne kadar az saydam olsa da pencerelerin arkasındaki elemanlar daima bir dereceye kadar pencerenin görünüşüne etki ederler. Bu etki Osmanlı alçı pencerelerinde bilinçli olarak minimum dereceye indirilmiştir. Şöyle ki kafa pencerelerindeki renkli camların dışına konan dışlık pencereleri ışığı süzen bir filtre olurken diğer görüntüleri de yok etmektedir. Ne var ki günlük değişimler yine de görünüşe etki eder.