İnsanlar ilk kez yapılarda ışık sağlamak amacıyla pencere vb. deliklerde boşluklar, arıklar bırakmıştır. Bunlar, yapıların cinslerine ve bulundukları yerlerin iklim değişikliklerine göre çeşitli biçim ve boyutlardadır. Bu boşlukların yani pencerelerin günlük veya mevsimlik hava değişimleri sebebiyle kısmen veya tamamen kapatılması yoluna gidilmiştir. Bu nedenle taş, alçı, ahşap ve madenden parmaklık ve kafesler; yine ahşap, maden, deri, kumaş vb. malzemelerden kapak ve panjurlardan yapılarak kar, yağmur, rüzgâr, toz, sıcak ve soğuk gibi doğal değişimlere karşı konulmuştur. Sanatçılar, estetik duyarlılığa sahip olanlar ışık sağlamak amacıyla bırakılan boşluklar, delikleri, kafesleri, geometrik pencerelerin öncüsü olan değişik örneklerle düzenlediler. Sonraki adım ise bu küçük biçimleri yakut, zümrüt, elmas vb. taşlarla ve renkli camlarla doldurmak oldu. Dolayısıyla doğal ışıktan yararlanılarak mimaride estetik bir düzen de ortaya kondu. Bu çabalar sonucu ışık, cam ve mimari arasındaki ilk bağlantı kurulurken şimdilik dilimize yerleşmiş şekliyle “vitray”ın ilkel ve öncül örnekleri doğmuş oldu. Vitrayın kaynağı karanlık olmasına rağmen gelişmesini Ortadoğu’da yaptığı şüphesizdir. Bunun kolay ve belirli bir ilerleme olduğu düşünülmemelidir. Cam her gün kullanılan genel, alelade bir ihtiyaç değildi. O zamanlar hakikaten ender rastlanılan ve pek çok pahalı olan maddeydi. Bir kırmızı cam parçası eski Mısırlılarda hakiki bir yakut parçasıyla eş değerdeydi. Cam ve hakiki taşlar birbirlerinden ayırt edilmeksizin aynı değerde süslemede kullanılmıştır. O kadar ki, açılan küçük pencerelerde yakutlar ve elmaslar göze çarpmaktadır.
Cam ilk kez insanoğlu tarafından taş devrinde kullanılmıştır. O devirde savaş aletleri çakmak taşından yapılıyordu. Bunlar volkanik olaylar sonucu meydana gelen bazen yeşil, kırmızı veya kahverengi olan doğal camlardı.
İlk cam yapımı Akdeniz memleketleriyle başladı. Adı geçen alet 120-150 cm. uzunluğunda bir tarafı tokmak şeklinde, diğer tarafı ağıza gelecek şekilde yapılmış içi boş bir borudur. Bu teknik daha sonraları Fenike, Yunanistan hatta Roma’ya yayıldı. Pompei’de mule edilmiş geçirgen olmayan kalın cam tabakalarına rastlandı. Sikhecter’de bulunan örneğe göre Romalılar üfleme tekniği ile cam yaptılar.
Pompei, Hergularıom, Arezya, Strazburg, Manyas, Trev ve Roma’da yapılan kazılar sonucu ele geçen parçalar vitrayın MS. 1. Yüzyıldan beri yapılmakta olduğunu ortaya koymuştur.
Romalılar taş levhalara oydukları küçük delikleri camlarla doldurarak bu metodu geliştirdiler. Daha sonra camlar bronz, bakır, kurşun çubuklarla alçı tahta ve mermer kullanılarak birbirine birleştirildi, bağlandı dolayısıyla mükemmelleştirildi.
Arapların 7. yüzyılda Bizans’tan bu tekniği daha çok tezyini motiflerde kullanmak üzere aldıkları anlaşılmaktadır. Daha çok alçı ile camların birleştirilmesine gidildi. Sonraları bu teknik Türkler tarafından geliştirilerek sanat değeri olan üstün örnekler ortaya konmuştur. Boyanmış vitrayın en eski örnekleri Almanya’da bulunmuştur. Hesse eyaletinin Lorsch şehrinde meydana çıkarılan bir baş vitrayı ve Makdeburg’da bulunan bir başka parça bu sanatın 9. ve 10. yüzyıllarda bu memleketlerde yapıldığı ve yine bu tarihlerde Verden’de, Dizon’da bulunan Saint-Benigne Kilisesi’nde ve Reims Kilisesi’nde bulunduğunu göstermektedir. Birçok otoritere göre en eski cam St. Denis’te 1108 Dom Charles Norris’e göre ise en eski cam Ausburg Katedrali’ndedir. 1065 senesine ait olan camlar Tegernsee Rahiplerine atfedilmektedir. Bu vitraylarda canlı renklere (hamurun içindeki) ve birkaç kat sürülmüş grizay tabakasına rastlanmaktadır. 12. yüzyıldaki vitray tekniği hakkında Papaz The’Ophile gereği kadar bilgi vermektedir. Cam dere kumundan ve nebati maddelerden elde edilen potasla yapılıp madeni maddelerle renklendirilir. Bu camlar gayrı muntazam (kalınlık bakımından) olduğu gibi içinde hava kabarcıkları ve soğutma iyi yapılmadığından ufak çatlaklar(krakle) bulunurdu. Cam iyice kızdırılmış havyalarla kesilir ve eritilip dökülen rende ile yuvası açılmış kurşunlarla birbirine tutturulurdu.
12. yüzyıla ait çok sayıda vitraylara Almanya’da (Frankfurt Müzesinde), Avusturya’da, İsviçre’de, İngiltere’de ve bilhassa Fransa’da rastlanmaktadır. Fransa’da Saint Dennis (Paris yakınlarında) 12. Yüzyılda vitray sanatının en önemli merkezi olmuştur. İlk çağlarda bile yapılan vitraylarda dekoratif bir hava hakimdi. Çünkü resimle donatılmış duvarların bol ışıkla gösterilmesi ibadet yerlerinde bulunması gerektiğine inandıkları kutsal havayı boğacaktı. Camların renklendirilmesini öğrendikleri zaman camları halı gibi işlemeye başladılar. Vitray sanatı geliştikçe halı gibi desenlerin yerine olayları figürasyonla tasvirine yöneldiler. Halı deseninden geriye kontürler kaldı. Bu eserlere konu olarak sadece dünyanın yaradılışı, cennet-cehennem, melekler, azizler gibi insan zekasının kavramlarının dışı şeyler seçiliyordu. Cahil halk kitleleri bunları anlamadan olduğu gibi kabul ediyordu. 12. ve 13. yüzyılda Fransa ve Almanya bu konuda önderliği elde etti. Chartres, St. Denis Reims ve Köln’deki emsallerinde görüleceği gibi konular incilden alınmıştır.
Vitray Gotik mimarinin zamanla öldürüldüğü duvar resimlerinin yerine geçti. Siyah boya ve kurşunla çizilen kontürler 14. yüzyıldan itibaren gözden düşmeye başladı. 15. yüzyılda gerilemeye başlayan vitray İsviçre’de kantonların armalarını cam üstünde renklendirme geleneği sayesinde ayakta durabildi.
Vitray sanatının çöküşüne M.Luter’in yapmış olduğu reform, sebep gösterilir. Reformasyon renkli cam sanatının daha başka bir sanat koluna, müzik dalına yerini vermesine sebep oldu.
Hristiyan aleminde gerileyen hatta kaybolan vitray sanatı yine o devirde kendine has biçim ve teknikte Türkler tarafından geliştirilmiş 1557 tarihinde inşa edilmiş Süleymaniye Caminde görüldüğü gibi en üstün örneklerini vermiştir.
Hristiyanlık dünyasında sadece dini yapılarda(kilise, katedral vb.) kullanılan vitray, Türklerde dini mimari dışında da kendini göstermiştir. Cami vb. dini yapılar yanında saray, köşk, kasr ,kütüphane ve evlerde(kafa pencerelerinde) vitraylar bolca kullanılmıştır.
Kurşunlu vitray sanatının Türkiye’ye girişi ve tanıtılmaya başlaması 1933 yılına rastlar.
Mashar Resmor Paris dekoratif sanatlar yüksek okulunda öğrenimini yaparken çalışmalarını okul çevresinden taşırarak Fransa’nın en büyük vitray ve mozaik atölyesi sayılan Momojan Frer Stüdyoları vitray ve mozaik proje bürosunda çalışmaya başlamıştır.
Kısa bir süre sonra çalıştığı atölyenin şefliğine getirilen Resmor, vitray ve mozaik tekniklerini öğrenmek için müessesenin atölyelerinde uzun müddet çalışarak bu iki sanat dalının tekniklerini kavramış olarak 1933 yılında yurda dönmüştür. Memleketimizde vitray kelimesini sanat literatüründe yer alması bu süretle olmuştur.
Vitray sanatının asıl rönesansı 19. Yüzyılın sonunda ve 20. Yüzyıl başlarında kendisini göstermeye başlamıştır. Bu devirlerdedir ki gerek Fransa’da gerek İngiltere’de gerekse Almanya’da vitray sanatının modern anlamda uygulanması için araştırmalar yapılmaya başlanmıştır. 1920’den sonra Avrupa’da kübizm ve abstre sanatına doğru kayması bu gelişmeye yardım etmiş ve bunun sonunda teknikteki gelişmeler meydana gelmiştir. Bunların başında kalın renkli camların (Dalle’de Verre) betonarmede kullanılmasıdır.
Yine bu tarihlerde bilhassa sivil mimaride beyaz empirme camlarla vitray yapımı gelişmiştir. Ayrıca yine bu yüzyılda yapıştırma cam vitray tekniği de bu konuda ağırlığını koyar olmuştur.
Renkli camın takdir edilebilmesi için geçirdiği teknik ve tarihi evrim çok önemlidir. Çünkü renkli camdan pencereye geçilmesi ve aldığı şekil her devrin icap ettirdiği, etki ettiği bir estetik ve ruhi gelişmeden meydana gelmiştir.
Lauros Giraudon
Çarmıha geriliş ve zeytinlik Rouen’daki bir kiliseden gelen vitraylar 1533. Département müzesi,Rouen..